İlk Fotoğrafın Hikayesi ve Karanlık Oda

Teknolojideki yenilikler fotoğrafçılığı kolaylaştırdıkça, masraflı oluşu nedeniyle hala durumu iyi olanlarla sınırlı olsa da, gitgide artan sayıda amatör tarafından hobi olarak benimsendi.

Fotoğrafın hikayesi

Fotoğrafın hikayesi hakkında konuşmamız için ilk olarak Camera Obscura nedir onu bilmeliyiz. Antik Yunanlılar karanlık bir odaya çok küçük bir delikten ışığın girmesine izin verilirse, dışarıdaki manzaranın baş aşağı görüntüsünün odanın içindeki beyaz bir duvara yansıdığını keşfettiler. MS. 9. yüzyılda Arap astronomlar bu sistemi, güneşin konumunu ölçmek ve gözlere zarar vermeden Güneş Sistemi'ni gözlemlemek için kullandılar. 

İlk Fotoğrafın Hikayesi

Fotoğrafın hikayesi

Daha sonra karanlık oda ya da Latince camera obscura adını alan bu aygıt 15. yüzyılda Leonardo da Vinci tarafından betimlendi. Da Vinci, dışarıdaki nesneleri resmetmek için karanlık bir odanın duvarına gerdiği kağıdın üzerine yansıttığı görüntüyü kullanıyor ve "şeklin sanki önceden çizilmiş gibi olduğunu" söylüyordu. 16. yüzyılda İtalyan Giambattista della Porta duvardaki deliğin yerine mercek koyarak görüntüyü netleştirdi ve bir aynayla görüntüyü düze çevirdi.

Karanlık odanın ressamlar tarafından çok kullanılan portatif tipleri ile görüntü buzlu cama yansıtılıyor ve ressam da konusunun net bir çizimini yapabiliyordu. 18. yüzyılda Canaletto, Venedik'te yaptığı bir düzine kadar resim için camera obscura kullandı. Karanlık odaların, bir kulenin manzaralı en üst katındaki çalışma odasının tamamını kapsayanından, taşınabilir küçük tiplerine kadar pek çok çeşidi düşünüldü. Fotoğraf makinesi doğmuştu, ancak en önemli parçası olan duyarlı plaka henüz yoktu.

Fotoğraf Makinesinin Yayılması

Fotoğraf tekniği, daha bulunuşundan itibaren insanların umut ve hayallerini derinden etkilemiştir. Bilim adamları fotoğrafı kesin gözlemler yapabilmek için çok gerekli bir araç olarak kabul ettiler. Sosyal reformcular fotoğrafların, buharlı ulaşımın insanlara sağladığı hareket özgürlüğü nedeniyle gevşeme riski altında bulunan aile bağlarını güçlendirmeye yardımcı olacağını söylediler. 

1854'ten itibaren karton üzerine yerleştirilmiş portreler satışa sunuldu. Fotoğraf makinesinin işsiz bıraktığı ressamlar fotoğraflara elle rötuş yapma ve renklendirme işinde çalışmaya başladılar. 1860'a gelindiğinde yalnızca Fransa'nın başkenti Paris'te yaklaşık 30000 kişi fotoğrafçılık sektöründe çalışıyordu. Teknolojideki yenilikler fotoğrafçılığı kolaylaştırdıkça, masraflı oluşu nedeniyle hala durumu iyi olanlarla sınırlı olsa da, gitgide artan sayıda amatör tarafından hobi olarak benimsendi. Fotoğrafçılık ucuz portatif fotoğraf makinesi ve rulo filmin bulunuşuna dek halka inemedi. 1880'lerin sonunda her ikisini de Amerikalı George Eastman buldu.

Kodak Brownie Box kamerası
Kodak Brownie Box kamerası halklara yönelik ilk fotoğraf makinesiydi. Ucuz ve kullanımı kolay.

Eastman "Siz deklanşöre basın, gerisini bize bırakın" şeklindeki ünlü sloganıyla fotoğrafçılık konusunda yeni bir tanır başlattı. 1888'de ilk Kodak'ı geliştirdi. Bu ismi K harfinin sesinden hoşlandığı ve başı sonu K olan bir isim istediği için seçmişti. Makine bir puro kutusu boyutlarındaydı, tek elle tutulabiliyordu ve fiyatı 25 dolardı. Yanında üç talimatı vardı; "1. İpi çekin. 2. Anahtarı çevirin. 3. Deklanşöre basın." Diyafram yayla gerilip deklanşörle açılıyor, anahtar filmi çeviriyordu. Her filmin makarası 100 resim alıyor ve New York Rochester'daki Kodak fabrikasında banyo ediliyordu.

George Eastman 1900 yılında ilk Brownie Box kamerayı çıkardı. Bu makine ilk Kodak'tan çok daha ucuzdu ve daha birinci yılında, yarıdan fazlası Avrupa'da olmak üzere 100.000 adet satılmıştı bile. Fotoğrafçılık, sonunda herkesin yapabileceği kadar kolaylamıştı ve ucuzlamıştı.

Ressamların Fotoğrafa Verdiği Tepki Nasıldı?

Fotoğrafın hikayesi trafik dönemleri de kapsıyor. -Bazı ressamlar fotoğraf makinesinin mesleklerine karşı ciddi bir tehdit oluşturduğuna inanıyorlardı. Dev boyutlardaki canlı ya da ölü dev hayvan resimleriyle yanına Sir Edwin Landseer fotoğraf için "Grafik sanatların düşmanı" dedi. Ancak pek az ressam fotoğraftan yararlandığını kabul etse de, aslında çoğu onu işlerine yararlı bir destek olarak kabul ettiler. 19. yüzyıl ortalarında ressamlar tuvallerine pek çok insanın yer aldığı sahneler ve olayları sığdırırlardı; fotoğraf makinesi olanlara kestirme bir yol sunuyor, çekilen sahne daha sonra stüdyoda tuvale dökülebiliyordu.

Edgar Degas Prenses Metternich'in fotoğrafını (solda) prensesin portresini yaparken (sağda) kullandı. 
Edgar Degas Prenses Metternich'in fotoğrafını (solda) prensesin portresini yaparken (sağda) kullandı. 

Fransız ressam Eugene Delacroix bu yeni icadın sunabileceği olanakları hemen anladı ve çeşitli pozlarda insanların fotoğraflarını çekti. Edgar Degas balerin resimlerinde fotoğraflardan faydalandı. Victoria döneminde İngiltere'nin tarihini kaydeden William Powell Frith fotoğraf makinesini gardaki ya da hipodromdaki kalabalıklar için kullandı. Ne var ki, fotoğraflara bakarak resim yapan sanatçılara pek çok kişi burun kıvırıyordu.

Tarihte İlk Sinema Filmi

İnsan gözü bir nesnenin görüntüsünü saniyenin onda biri kadar tutar ve sonra silinir. Buna optikte "görüntünün direnci" denir. Böylece, yaklaşık saniyede 16 adet hızıyla birbiri ardına sıralanan hareketsiz resimler, hareket izlenimi yaratmak için kullanabilir. Bu ilke 1826'da bir İngiliz doktorun icat ettiği "thaumatrope" isimli bir oyuncakta kullanılıyordu. Karton bir diskin bir yanına kanarya, diğerine de kafes çizilmişti. Disk döndüğünde görüntüler iç içe geçiyor, sanki kuş kafesin içindeymiş gibi görünüyordu. İngiliz fotoğrafçı Eadweard Muybridge 1870 ve 1880'lerde bu kavramı geliştirdi. Kendisinden dörtnala giden bir atın herhangi bir anda dört ayağının birden yerden kesilip kesilmediğini öğrenmesi istenmişti. O da 36 kamera kullanarak hayvanın üst üste resimlerini çekip bunu yapabildi. 

Fotoğrafın hikayesi zoopraxiscope
Muybridge çektiği hareket halindeki at resimlerinin doğru olmadığı iddialarını çürütmek için zoopraxiscope'u icat etti.

Eadweard Muybridge 1870'lerin sonlarına doğru zoopraxiscope'u icat etti. Bu bir lambaydı ve hareket izlenimi vermek için bir dizi görüntüyü bir perdeye yansıtıyordu. Bir figürün yaptığı hareketin bir biri ardına gelen aşamalarında çekilen fotoğraflar camdan bir diskin üstüne resmediliyordu. Disk hızla çevrildiğinde yansıyan figür hareket ediyormuş gibi görünüyordu. Muybridge'in buluşu sinema için öncü bir girişimdi, ancak gerçek sinema Thomas Edison, Lumiere kardeşler ve diğerleri tarafından film kameralarının ve projektörlerin geliştirilmesini bekleyecekti. 

Fotoğrafçılıkta İlkler

Fotoğrafın hikayesi hakkında konuştuk şimdi ilkleri sıralayabiliriz: 

  • 1838: Rahip Joseph Reade ilk kez yaşayan bir kişinin fotoğrafını çekti. 
  • 1839: Paris'te Alphonse Giroux ilk kez bir kamerayı satışa çıkardı.
  • 1840: New York'ta Alexander Wolcott ve John Johnson tarafından ilk fotoğraf stüdyosu açıldı.
  • 1844: Fotoğrafların kullanıldığı ilk kitap W.H. Fox Talbot tarafından The Pencil of Nature (Doğanın Kalemi) adıyla hazırlandı. 
  • 1858: Nadar adıyla tanınan Fransız fotoğrafçı Gaspard Felix Tournachon Paris'in banliyölerinde bir balondan ilk hava fotoğrafını çekti.
  • 1861: İngiliz Fizikçi James Maxwell ilk renkli fotoğrafı çekti.

İlk Fotoğraf Nasıl Çekildi?

Yazının ilk fotoğraf hakkında bilgiler verdiğimiz bölümündeyiz. Bu yazıyla ilişkili olarak Fotoğrafın hikayesi: Karanlık odadan günümüze yazısını da mutlaka okumanızı isteriz. Bir filmin üstüne sonsuza dek zaptedilmiş bir kız görüntüsü… Böylece başlayan buluşlar zinciri 60 yıl içinde herkesin eline fotoğraf makineleri verecekti.

Fransız ordusundan emekli bir subay olan Joseph-Nicephore Niepce 1827'de bir yaz günü helyografi adını verdiği bir teknikle deneyler yapıyordu. İlkel bir fotoğraf makinesini çalışma odasının penceresinin içine özenle yerleştirmişti. Bu sayede mercek, görüntüyü ışığa duyarlı bitüm kaplı bir kurşun-kalay alaşımı levhaya yansıttı. Yaklaşık sekiz saat sonra merceğin yansıttığı görüntü yani ahırın damı ile güvercinliğin arasındaki armut ağacı, levhanın üzerinde oluştu. Bu basit resim günümüze ulaşan en eski fotoğraftır.

İlk fotoğraf / Window at Le Gras Joseph Nicéphore Niépce circa 1826
"İlk fotoğraf" olarak bilinen, günümüze dek hayatta kalan en eski fotoğraf 1826'da çekildi.

İnsanlar yüzyıllar boyunca kısa ömürlü görsel izlenimleri kalıcı şekilde saklamanın yolunu aramışlardı. Niepce'den önce bunu ancak ressamlar yapabiliyorlardı. Rönesans'tan beri bilinen camera obscura (karanlık oda), görüntüyü kağıda yansıtmakta kullanılan bir teknikti. Böylece ressam görüntünün üzerinden çiziyor, çok zamanını alan ön çalışma sürecinden kurtulmuş oluyordu.

Niepce'den önce de birçok bilim insanı bu konu üzerinde çalışmıştı. 1725'te Alman anatomi profesörü Johann Heinrich Schulze gümüş tuzlarının, üstüne düşmesine izin verilen ışık miktarına orantılı olarak karardığını bulmuştu. Ancak görüntüyü sabitlemenin yolu yoktu ve Schulze çok geçmeden deney yapmaktan vazgeçti.

Daguerreotype

1802'de iki İngiliz bilim adamı, bir porselen üreticisinin oğlu olan Thomas Wedgwood ile kimyager Humphry Davy, bir grup böcek kanadını ve yaprağı, duyarlı kağıt ve derinin üstüne yerleştirip görüntü üretmek için içlerinden ışık geçirdiler. Ancak, onların da tıpkı Schulze gibi "fotogramları" sabitleme olanağı yoktu ve görüntüler kısa zamanda soldu.

Niepce bulduğu tekniğin başarısına rağmen, sekiz saatlik poz süresi onu tatmin etmemişti. 1829 yılında 40 yaşındaki Fransız ressam Louis Daguerre'le ortak oldu ve ikisi birlikte fotoğraf tekniklerini çok geliştirdiler. Schulze'un keşfi üzerinde çalışıp gümüş kaplamalı bakır parçalarını kullanarak resimler çektiler.

Niepce'in 1833'teki ölümünün ardından Daguerre işlem üzerinde çalışmaya devam etti. İki yıl sonra, pozlandırdığı levhaların üzerinde cıva buharı kullanarak resim elde etmeyi başardı, 1839'a varıldığında da daguerreotype (dagerreyotipi) sürecini dünyaya tanıttı: Bir pencere pervazına yerleştirilmiş alçıdan kalıpların görüldüğü ilk deguerreotype aslında iki yıl önce çekilmişti. Daguerre bu yöntemle etkileyici bir dizi portre çekti, ama her resimden yalnızca tek bir kopya olabiliyordu.

Fotoğraf Çağ Atlıyor

1830'larda İngiliz William Henry Fox Talbot fotoğraf negatifinden istenen sayıda pozitif baskı alınabilmesine olanak tanıyan bir metot geliştirdi. Metal levhayı bırakıp yerine ışığa duyarlı gümüş nitrat emdirilmiş kağıt kullanmaya başladı. Pozlandırmadan sonra resim gallik asit ve gümüş nitrat çözeltisinde banyo ediliyor, sodyum hiposülfitle sabitleniyordu. Sonuçta elde edilen negatifin içinden ışığa duyarlı bir kağıda ışık yansıtılarak istenen sayıda pozitif hazırlanabiliyordu. Fox Talbot 1841'de bu yöntemi geliştirdi ve dünyaya "kalotip" olarak tanıttı.

1850'de İngiliz heykelci Frederick Scott Archer yeni bir sistem geliştirdi. Görüntü, kolodyon isimli düşük akışkanlıkta bir madde ile karışık gümüş iyodopromür emülsiyonuyla kaplı cam levha üstünde oluşturuluyordu. Pozlama süreci yarım saniye kadar indirilmişti, ancak levhanın ıslakken kullanılıp hemen banyo edilmesi gerekiyordu. Bu zor bir işlemdi, giysiler ve eller lekeleniyordu.

1870'lerde, mucit George Eastman'ın (1854-1932), cam levhaların yerini alacak bir film ortamı keşfetmesiyle fotoğrafçılık daha da yaygınlaştı. Deneyler sonucunda ışığa yüksek oranda duyarlı emülsiyon kaplı esnek rulo film bulundu. Bu buluş, yeniden film takmadan üst üste fotoğraf çekilmesini sağlıyordu. İlk hafif Kodak makinenin piyasaya çıkmasıyla birlikte fotoğrafçılık tarihte ilk kez kitlelere yönelik bir uğraş haline geldi.