Demokrasinin Temel İlkeleri Nedir?

Demokrasilerde bütün yurttaşlar devletin aldığı kararlara uymak zorundadır ve işlenen suçlar devletçe kovuşturulur.

Demokrasi: Temel ilkeleri ve yönetim sistemleri

Bugün dünyada uygulanan demokratik yönetim sistemleri birbirinden çok farklıdır. Ama işleyen bütün demokrasiler insan haklarını, güçler ayrılığını ve her yurttaş için oy hakkını öngören temel ilkelere dayanır. Siyasal karar alan çeşitli organlar belirli bir süre için seçilirken, devlet, kurumlar yasama ve yargı erleriyle kısıtlanır. Bu tip bir sistem sosyal çıkarların serbestçe gelişimine fırsat verir.

Demokraside Temel Haklar ve Güçler Ayrılığı

Demokrasi, yönetimin yurttaşlar tarafından belirlenmesi düşüncesinden doğar. Ancak yurttaşların siyaseti etkileme gücü hiçbir kuralla bağlı olmadıkları anlamına gelmez. Bütün yurttaşlar devletin aldığı kararlara uymak zorundadır ve işlenen suçlar devletçe kovuşturulur. Bir demokraside devlet gücünün kötü kullanılmasını önleyen iki ana ilke vardır. Bunlardan biri iktidarın farklı erklere bölünmesini sağlayan güç ayrılığıdır; diğeri ise özgürlüğe ilişkin temel hakların yasalarla güvence altına alınması ve bunların özünde çiğnenmesine karşı her bireyin korunmasıdır.

Demokrasinin temel ilkeleri nedir?

Bireysel Haklar

Her kişi korunması gereken bireysel haklara sahiptir; bu anlayışın kökleri Aydınlanma Çağı'na iner. Özgürlük ve eşitlik sağlayan soyut insan hakları modern demokratik anayasalarda kural olarak bütün yurttaşlara tanınmış somut temel haklar biçiminde açıkça güvence altına alınır. Bu temel haklara uyulması siyasal bakımdan tarafsız mahkemelerin yasal edimleriyle sağlanır.

Her demokrasi temel haklara dayanır. Öncelikle, temel haklar yurttaşın kendisini devlete karşı savunma hakkını yansıtır ve ayrıca devletin siyasal yaşamına katılma hakkını güvence altına alır. İşleyen bir demokraside devletin bütün kararları anayasaya tabidir. Sonuç itibariyle, meşru bir demokratik yönetim sistemi özgürlüğe ilişkin bireysel hakları korur.

Güçler Dengesi

Baron de Montesquieu 1748'de ''Yasaların Ruhu''
Baron de Montesquieu 1748'de "Yasaların Ruhu" adlı eserinde güçler ayrılığı sistemini ilk kez ortaya koydu.

Demokratik anayasalarda iç içe geçmiş güçler ayrılığı ilkesi devlet yapısında bu yurttaş özgürlüklerini güvence altına almaya ve iktidarın tek merkezde toplanması tehlikesini önlemeye yöneliktir. Devletin üç ana işlevi olan yasama, yürütme ve yargı işlevi, erkleri ilke olarak birbirinden bağımsız olan ve diğerlerinin anayasal çerçevede kalmasını sağlayan ayrı devlet organlarına (parlamento, idare, mahkemeler) verilir.

Başkanlık sistemine dayalı demokrasilerde bu erkler sıkı sıkıya birbirinden ayrılmıştır; ama görevlerini yerine getirirken karşılıklı denetim sistemiyle birbirine bağımlıdır. Parlamenter demokrasilerde yasama (parlamento) ve yürütme (idare) iç içe geçmiştir; denetim parlamentodaki muhalefetle, söz gelimi soruşturma komiteleri aracılığıyla uygulanır. Yargı ise iktidarı dengelemek açısından her ikisinden de bağımsız kalır.

BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

"Bütün insanlar onur ve haklar bakımından özgür ve eşit doğar." BM Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948'de ilan ettiği evrensel "İnsan Hakları Bildirgesi" böyle başlar. Bu metinle üye devletler yurttaşlık haklarının ve siyasal hakların (örneğin ifade özgürlüğü hakkı) yanı sıra her bireyin sosyal haklarını (örneğin çalışma hakkı) korumayı neredeyse oy birliğiyle benimsedi.

Yasal bakımdan bağlayıcı olmasına karşın, bildirge ülkeler üzerindeki siyasal ve ahlaki baskıyı arttırdı ve günümüzde devlet edimlerinin meşrutiyeti açısından insan haklarının örnek bir standart haline gelmesine katkıda bulundu.

Temel Bilgiler

  • Temsili demokrasilerde kendilerini kimlerin yöneteceğine yurttaşlar karar verir.
  • Yurttaş katılımı demokrasinin niteliğini belirleyecek ölçüde can alıcı önem taşır.
  • Demokratik yönetim insan haklarını korumaya hizmet eder.
  • Demokratik devletler serbest piyasayı şu ya da bu ölçüde düzenleyici müdahalede bulunur.

Demokraside Sivil Toplum ve Refah Devleti

Demokrasinin temel ilkeleri nedir? Marcus Aurelius.
Marcus Aurelius.

İstikrarlı demokrasi yurttaşların aktif katılımını gerektirir. Devlet organları demokratik düzeni korur ve ayrıca yurttaşlarına asgari ekonomik refah sağlar.

Hükümetin karar alma süreçleri üzerinde etkili denetim kadar önemli nokta şudur: Bir ülkedeki demokratik kültürün niteliği her şeyden önce aktif yurttaşlığa dayanır. Yurttaşlar sadece birkaç yılda bir seçimlerde oy atmakla kalmaz; siyasal partiler, dernekler, yurttaş gruplar ya da komiteler aracılığıyla günlük yaşamdaki çıkarlarını savunmaya da aktif biçimde katılır. Böylece yurttaşların dertleri ve sorunları kamusal düzeye taşınarak, demokratik kurumlar siyasal karar alma sürecini belirler.

ABD'dekine benzer federal yapılı bir devlet sistemi böyle bir sivil topluma elverir; çünkü karar alıcı makamlar olabildiğince dağıtılmıştır. Bu düzen ve yetki iktidarın önemli ölçüde merkezi hükümetten alınıp yerel birimlere verilmesini sağlar.

Sosyal-Siyasal Dengeleme Mekanizmaları

Sosyal-siyasal dengeleme mekanizmaları ve ekonomik özgürlük siyasal özgürlükten pek ayrılamaz. Öte yandan, serbest bir ekonomi demokrasiyi pekala tehlikeye düşürebilir. Yarattığı sosyal sosyal ve ekonomik dengesizliklerle, demokratik düzenin meşrutiyetini tartışmalı hale getirebilir.

Bu nedenle demokratik devletler serbest piyasa ilkesine düzenleyici bir yaklaşımla az ya da çok müdahalede bulunur. Örneğin, iş dünyasının belirli çalışma, sağlık ve çevre standartlarına uyması zorunlu kılınır. İşsizlik, emeklilik ve sağlık sigortalarına dayanan kapsamlı güvenlik sistemi insanları aşırı sosyal risklerden korumaya yöneliktir. Olağanüstü durumlarda devletin sosyal refah düzeni, asgari ekonomi standardı güvence altına alır.

Bir devletin sosyal hizmetlerinin kapsamı sonuçta hükümetin siyasal yönelimine bağlıdır. Sözgelimi, sosyal demokrat yönelimli İskandinavya ülkelerinde yurttaşlara kapsamlı sağlık hizmeti sunma amacı gözetilirken, ABD gibi geleneksel liberal devletlerde devlet güvencesi altındaki sosyal güvenlik sistemi daha zayıftır. Böylece yurttaş kendisini sosyal risklere karşı koruma sorumluluğunu taşır.

Devletin Egemenlik İşlevleri

Demokratik devletin iki ana işlevi vardır: Mahkeme ve polis gibi devlet organlarını işlerliğini sağlamak; liberal anayasayı içeriden ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korumak. Her şeyden önemlisi, toplumdaki antidemokratik güçlerden korunmayı bir demokraside düzenlemek güçtür. Devletin açık bir kamuoyu oluşturma sürecine kısmen müdahaleye ve temel hakları askıya almaya ne ölçüde başvurulabileceği tartışmalıdır.

Yüksek Endişe

Özel görevlilere devletin iç ve dış güvenliği açısından önem taşıyan gizli bilgileri toplama ve siyasal karar alıcılara aktarma yetkisi verilir. Soruşturmalar esas olarak demokratik düzene karşı girişimleri önlemek için yürütülür; bu süreçte telefon ya da posta iletişiminin gizliliği gibi temel yurttaşlık hakları askıya alınabilir.

Demokrasilerde yetkilerin keyfi biçimde kötüye kullanılmasını önlemek açısından gizli polis örgütleri genellikle parlamentonun denetimini tabidir; ama istihbarat çalışmalarının açık yürütülmemesi nedeniyle bu denetimin etkinliği çoğu kez tartışmalıdır. 11 Eylül 2001 olayının ve terör saldırılarının ardından, başta ABD olmak üzere birçok devlette güvenlik kurumlarının yetkileri büyük ölçüde genişletilmiştir.

Demokraside Çoğulculuk ve Katılım

Demokrasinin temel ilkeleri nedir?

İnsanlar seçimlerde oy kullanmanın dışında, siyasal partilerde veya çıkar gruplarında aktif rol üstlenerek demokratik karar alma sürecine katılabilir. Bir liberal demokrasinin siyasal gerçekliğinde sadece parlamento ve hükümet gibi devlet organları yer almaz. Yurttaşların siyasal kararlara etkide bulunmasını sağlayan siyasal partiler, dernekler ve medya gibi kurumlar da büyük önem taşır.

Partilerin Görevleri

Siyasal partiler devlet ile toplum arasındaki en önemli aracılarıdır. Devletin yönetim biçimi konusunda benzer görüşlere sahip yurttaşlar bir araya gelir. Partiler böyle fikirleri derleyerek bir siyasi programa dönüştürür, bunu halka açıklar ve siyasal önderleri yetiştirir.

Avrupa'nın büyük bölümünde partilerin sıkı bir örgütsel yapısı vardır; hatta Almanya'da anayasal statü taşıyan partilere kamu kaynaklarından mali yardım yapılır. Buna karşılık ABD'de partiler bütünleşik felsefeye sahip bir örgütten ziyade tekil grupların gevşek yapılı birlikteliğidir. Asıl amaçları kamu görevleri için adaylar göstermektir. Kongre üyeleri parti ilişkisinden bağımsız kararlar almakta serbesttir. Adayların partilerin eyalet örgütlerince seçilmesi nedeniyle, Kongre'deki parti grubu yönetimi tasarılar için senatörlerin ve temsilcilerin hangi yönde oy kullanacağını pek fazla etkileyemez.

Oysa ulusal parti merkezinin seçime girecek adayları belirleme sürecini denetlediği İngiltere'de Avam Kamarası'ndaki parti liderleri bir "grup kararı" dayatabilir; parlamenterlerin isyanı ise parti önderliğinin otoritesini sarsmaya yönelik bir girişim olarak algılanabilir.

Bireysel Çıkarların Partisi

Bir demokraside her yurttaş kendi çıkarlarını dile getirmek üzere kulüplere ve derneklere üye olma hakkına sahiptir. Meslek birliklerinin yanı sıra çeşitli alanlarda siyasal bakımdan aktif gruplar vardır: Ekonomide işveren örgütleri ve sendikalar; sosyal refah alanında hayır grupları; sosyal-siyasal alanlarda çevreci gruplar. Genelde bunların hepsi siyasal karar alıcılar üzerinde baskı kurmak için amaçlarını kamuoyuna duyurmaya çalışırlar.

Böyle grupların örgütlenme biçimleri uluslararası düzeyde farklılıklar gösterir. Örneğin, Almanya'da birçok merkezi şemsiye örgüt varken, ABD'de sendikalar ve işveren kuruluşları çoğulculuğa dayanır. Sosyal bakımdan daha önemli bir örgütlenme ise karar makamlarıyla daha doğrudan temas kurulmasıdır. Lobiciler ya da çıkar gruplarının temsilcileri dünya genelinde kendilerini ilgilendiren kararlar için politikacıları etkileme uğraşına girerler.

Seçim Sistemleri

Oyları parlamentodaki partilerin siyasal bileşimine dönüştürmek için temelde başvurulan iki işlem vardır. Çeşitli ülkelerin yanı sıra Büyük Britanya ve ABD'de dar bölge basit çoğunluk sistemi uygulanır ve bir seçim bölgesine ayrılmış bütün sandalyeler en fazla oyu alan partiye verilir. Öbür partilere verilmiş oyların artık hiç önemi kalmaz. Bu yöntem tek partinin parlamentoda kararlı bir çoğunluk elde etmesini sağlar.

Ama çoğu Avrupa ülkesinde seçim bölgesindeki sandalyeler alınan oy oranına göre partilere dağıtılır; bu nispi temsil sistemiyle halkın iradesi parlamentoya olabildiğince tam yansıtılır.